Friday, May 1, 2009

DUVAKTAN SALINCAK



Siz hiç uzaktan bir salkım söğüt izlediniz mi? Dalları taa derenin sularına kadar uzanan bir salkım söğüt....Ben izledim, hem de dünyadaki en güzel salkım söğüdü.Her canım sıkıldığında onun uzun dalları altında kendimi saklar, hayallere dalar, ruhumu lunaparktaki salıncaklara bindirirdim. Sonra uzun uzun onunla konuşurdum..'Söyle,ne derdin var senin?'derdim..Ne arayıp duruyorsun eğilmiş yerde?neyini kaybettin? Ya da 'nedir böyle seni utandıran? Başın önde yıllardır, mahzunsun! Sizin bildiğinizi bende biliyorum,konuşmaz ağaçlar.. ama işte bu ağaç ,insana olmadık şeyler düşündürüyor.
O zamanlar herkesin en çok salkım söğüdü sevdiğini düşünürdüm.Dünyada ondan güzel ağaç yokmuş gibi. Yıllar geçti,konuştuğum insanlar,yürüdüğüm yollar,yaşadığım şehir değişti,ama benim salkım söğüt hakkında ki fikrim değişmedi. Çünkü nereye gidersem gideyim hiçbir görüntü bana ondan aldığım lezzeti vermedi.
Zaman geçtikçe bu ağaca bakışım da değişti. Çocukken daları arasında hayali salıncaklar kurduğum salkım söğüt, zaman ilerledikçe bana tevazuyu hatırlatır oldu. Yükseklerde gözü olmayan büyüdükçe daha çok küçülen tevazu sahibi bir insan gibi..Niye bilmiyorum ama bazen de süslü püslü bir kız gibi gelir yere doğru inen ince dallarıyla..Çınar mesela ya da ceviz ağacı... Heybetiyle bir baba gibiyken salkım söğüt, ince uzun dallarıyla endamlı bir genç kızdır.Nedeni olmasa da bir kadındır salkım söğüt ya kendine ya toprağına aşık tevazu sahibi ağaçtan bir kadın...
Belki de her şeyden bir parça vardır o ağaçta..mesela benden...Ben ne kadar suya sevdalıysam onun da kökleri suya sevdalıdır.Bu yüzden en çok dere kenarını sever.. .Üniversiteyi kazanıp Edirne’ye gittiğimde, denizi görmeyen şehirde nasıl yaşarım demiştim. Sonra Meriç kıyılarında rüzgarda uçuşan salkım söğütlerle karşılaştım. Belki de beni Edirne’ye bağlayan, Nazım’ında dediği gibi nehirde saçlarını tarayan söğütlerdi. Arkadaşlarla ağaçların altında,bağlama ile Zülfü Livaneli’den
‘ Eğil salkım söğüt eğil
Bu benimki sevda değil’ derdik hep beraber. Rüzgarda uçuşan duvağıyla salkım söğütlerde alkış tutardı bize. O anda huzur dediğim şeyin,yeryüzüne vuran yansımalarını görürdüm yaprakların arasında.
Bu ağaç bence bahçemizin en güzel ve en görünür yerine dikilmeli.Çünkü bir manzara eşsiz demek için bence içince illa ki bir salkım söğüt olmalı.
İmkanım olsa evimin ortasına bile dikerim demeyeceğim korkmayın,ama evimin penceresinden salkım söğüt illa ki görünmeli.Gökten yaprak yağıyormuşçasına onu izlemeyi kim istemez ki ???



ÖZNUR YAMAN

5 comments:

esra çalış said...

Öznur çok güzel olmuş yazın.'Duvaktan Salıncak' tabiri ayrı bir yakışmış Söğüt'e. Devamını bekliyorum.

Anonymous said...

Ben de çok severim söğütü çocukluğumdan beri. Bana hatırlattığı ise biraz daha farklı. O kadar çok kolu var ve bu kollar o kadar uzun ki, şefkatli bir baba gibi ihtiyacı olan her çocuğu kucaklıyor. Dünyanın neresinde sarılmaya muhtaç bir yavru varsa, eğitim bekleyen, sevgi şefkat bekleyen bir yavru, söğütün uzuuuun elleri biiznİllah onlara yetişiyor. Benimki de böyle bir hayal işte...

Nurdan Ozarslan said...

Cok guzel bir calisma olmus, ellerinize saglik begeniyle okudum :)

Anonymous said...

ne zaman kiraz ağacıyla ilgili bir yazı yazacaksın?

Anonymous said...

Kiraz ağacı...Dİyor ki Ahmet Altan..Tanrı'ya inanacak olsam kiraz ağaçlarını yarattığı için inanırdım...O ağaç için yazı yazılmaz mı?Yazılır elbet...

Post a Comment