Monday, July 6, 2009

Son of Rambow (2007)


Bu filmi geçtiğimiz aylarda seyrettim. Oldum olası içinde çocukların olduğu "coming of age" diye tabir edilen çocukluktan ergenliğe geçiş dönemini konu alan filmlere bayılırım. Bu alanın belki de en iyi örneği Stand by me (1986)... Son of Rambow ise bu kuşak filmlerin son dönem temsilcisi ve eminim bu film de eğer izleyiciyle buluşursa en iyiler arasına girmeye aday...

Film İngiliz yapımı. Olaylar da 1980'lerde geçiyor. Babası bir ev kazasında ölen Will, annesi, kardeşi ve büyükannesiyle beraber yaşıyor. Ailesi Plymouth Brethren isimli bir dini gruba üye olan Will'in evinde televizyon yok, hatta okulda dahi film gösterildiği zaman izlemesi yasak. Ama küçük Will'in hayal dünyası çok geniş ve sürekli defterine resimler çiziyor, oynayan çizgiler yapıyor kendince. Pek arkadaşı da yok zaten, yani defteri nerdeyse bütün hayatı... İşte bu hayat, Will'in Lee Carter ile tanışmasıyla değişiyor. Lee Carter, okulun haşarı çocuğu... Sürekli öğretmenlerden azar işiten, ve sıkça müdür beyin odasını ziyaret eden Lee Carter'ın yolu bir gün müdür beyin odasında kesişiyor ve Will'den suçu kendisinin üstlenmesi halinde kolundaki saatini istiyor. Böylelikle birbirleriyle daha çok görüşmeye başlıyorlar. Lee'nin evinde Slyvester Stallone'nin First Blood isimli filminin sinemadan cekilmiş görüntülerine rastlayan Will yeni bir karakter ortaya çıkarıyor, Rambow (Rambo'nun İngiliz aksanıyla söyleniş şekli) 'un oğlu... Bu sıralarda bir kısa film yarışmasını duyan ikili film çekmeye başlıyorlar, ve gelsin maceralar... Will'in annesi ve mensubu olduğu dini grup, bu davranışlarını tasvip etmiyor tabii ki...Okullarına gelen Fransız değişim öğrencisi Didier'in ve yanında gezen çocukların da bu maceraya katılmaları Lee'yi rahatsız ediyor, ama Will hayatından memnun görünüyor. Çünkü onun için yaşadığı herşey çok yeni ve güzel... Lee Carter ise, dıştan kuvvetli ve kimseye ihtiyacı olmayan biri gibi görünmesine rağmen aslında yalnız bir çocuk... En çok sevdiği abisinin ilgisini bir türlü çekemeyen bir mutsuz ruh...




Didier'in aralarına girmesiyle arkadaşlıklarının tehdit edildiğini düşünen ve Will'deki duyarsızlığa anlam veremeyen Lee Carter hırçınlaşıyor ama yine de arkadaşının yanından ayrılmıyor. Bir gün film çekerken sakatlanan Will sonunda patlıyor ve Will'e kızıyor. Onun tek sadık dostunun abisi olduğunu söylüyor ve bir daha kendisiyle görüşmek istemiyor. Will hatasını anlıyor ve ne yapıp edip beraber çektikleri filmi yarışmaya gönderiyor. Bütün bu olaylar, kardeşine karşı o ana kadar duyarsız olan abiyi de, mensubu olduğu grubun katı kurallarını, bir zamanlar kendisine uygulandığı şekilde hiç açıklamadan oğluna uygulayan annede de, ve belki dostluğun ne demek olduğunu yeni yeni öğrenen Will'de büyük değişikliklere neden oluyor ve hepsi de iyi yönde...

Film mutlu sonla bitiyor anlayacağınız ve izledikten sonra bir müddet sizinle kalıyor. Hepimizin hayatında çocukluktan ergenliğe geçtiğimiz dönemlerde bu türden olaylar yaşanmştır. Gerek ailelerimizle -değer yargılarımızın oluşması aşamasında, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt etmede- gerekse okulda arkadaş edinme, bir arkadaş çevresine dahil olma konularında sıkıntılar yaşamışızdır. Bu filmle beraber, çocukluğumuza bir yolculuk yapıyor, ve o dönemden bu yana yanımızda duran ailemizin ve çocukluk arkadaşlarımızın kıymetini anlıyor ve o güzel günleri hasretle yadediyoruz... Elinize sağlık diyorum bu filmi yapanlara, oyunculara ve umarım sizler de bu filmi izler ve benim kadar beğenirsiniz...

Muhabbetle...

0 comments:

Post a Comment