Küreselleşen dünyada krizler de bir anlamda küreselleşti. Son 9 yıl içinde dünyada 7 kriz yaşanmış. Ülkemiz de bu krizlerden en çok etkilenenlerin başında geliyor. Yakın geçmişte bir buçuk yılda bir yapılan erken seçimler ve sonrasında kurulan koalisyon hükümetleri siyasal krizlerin göstergesi oldu. Siyasi istikrarsızlık, beraberinde ekonomik istikrarsızlığı getirdi.
Türkiye’de kendimizin çıkardığı iç krizler,dış etkenlerin de etkisiyle 10 yılda bir tekrar eden ekonomik krizlere dönüştü.
Bu yazıda, Türkiye'nin son 20 yılında yaşadığı krizlerin çıkış nedenlerini özetlemeye çalışacağım.
1990 Körfez KriziTürkiye ekonomisinin karşılaştığı dış etkilerden kaynaklanan ilk krizdir.
Birleşmiş Milletlerin Irak’a müdahale etmesiyle kriz doruklara ulaşmış, mali sektör likidite krizine girmiştir. Artan petrol fiyatları beraberinde enflasyonda artışı da getirmiştir. Halkın döviz talebini karşılayabilmek için Merkez Bankası büyük miktarda dövizi Türkiye’ye getirmek zorunda kalmıştır.
1994 Krizi1994 yılında kamu borçlanma faizlerini düşürme çabalarının yoğunlaşmasının sonucu olarak ortaya çıkan kurlarda dalgalanma ve devalüasyon ile mali sektörde ateşlenen yeni bir bankacılık krizi, sistemden önemli ölçüde mevduat çekilmesine yol açmıştır. Çekilen mevduatın önce büyük bankalara ve devlet tahviline, ardından buradan da çekilerek dövize yönelmesi ile sistem büyük bir sıkışıklık yaşamıştır.
1994 krizi, Merkez Bankasının duruma zamanında ve gerekli ölçüde müdahale edecek kadar rezervi olamaması nedeniyle yaygınlaşmış ve tüm bankacılık sistemini ve tüm ekonomiyi tehdit eder hale gelmiştir. Capital Dergisi’nin 1 Ocak 2002 deki haberine göre; ilk kez mal yokluklarının yaşandığı değil, üretilen malların satılamadığı bir kriz söz konusuydu.
2000 Kasım KriziBazı önemli kamu işletmeleriyle ilgili çalışmaların hedefe ulaşmaması, kamu bankalarına ilişkin düzenlemelerde yaşanan sorunlar, bazı politik belirsizlikler, kur çapasına benzer bir Para Kuruluna dayalı Arjantin ekonomisindeki gelişmelerin de etkisiyle uluslararası sermayenin gelişen piyasalara daha ihtiyatla yaklaşması, 2000 yılının ikinci yarısında Türkiye'ye dış kaynak girişinin azalmasına yol açmıştır. Dış kaynak imkanlarındaki bu daralma likiditedeki artışın da yavaşlamasına yol açmıştır.
Türkiye"nin enf¬lasyonu düşürme ve kamu açıkla¬rını kapatma yolunda uyguladığı program sırasında karşılaştığı ve ancak yüksek maliyetlerle atlatabil¬diği en derin finans krizi olarak değerlendirildi.
2001 Şubat KriziKrizin daha da derinleşmesini önlemek amacıyla Kasım ve Aralık aylarında bir dizi önlem alınmıştı.
Kasım krizi sonrasında alınan önlemler ve IMF ile varılan anlaşma sonucunda mali piyasalardaki dalgalanmalar kısmen giderilmiş, Merkez Bankasının döviz rezervleri artmış ve faiz oranları kriz ortamına göre önemli ölçüde gerilemişti.
Ancak faiz oranlarının kriz öncesi döneme göre yüksek seviyelerde kalması özellikle aşırı gecelik borçlanma ihtiyacında olan kamu bankalarıyla portföyünde yoğun olarak Devlet İç Borçlanma senetleri bulunduran TMSF kapsamındaki bankaların mali yapılarını daha da bozmuştur.
Şubat ayında Hazine ihalesi öncesindeki olumsuz gelişmeler uygulanan programa olan güvenin tamamen kaybolmasına neden olmuş ve Türk Lirasına karşı ciddi bir atak meydana gelmiştir.
Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri bankacılık sektörünün içinde bulunduğu sorunları daha da ağırlaştırmış ve yeni sorunlar ortaya çıkarmıştır. Bankacılık sektörü Kasım krizi sonrasında faiz riski, Şubat krizi sonrasında ise hem faiz hem de kur riski sonucu önemli kayıplarla karşı karşıya kalmıştır.
Görüldüğü gibi Türkiye geçmiş yıllarda da ciddi krizler yaşamış. Mühim olan ve umut ettiğimiz şey bunların çıkış nedenlerinin iyice analiz edilmesi ve aynı hataların tekrar yapılmaması.
Başka haftalarda da içinde bulunduğumuz kriz üzerine ve Türk Lirası’nın seyri üzerine yazılarla karşınızda olmak ümidiyle...
Kaynak: Boğaziçi Ünv. Işletme ve Ekonomi Klübü (www.buik.net),www.arsiv.zaman.com.tr
0 comments:
Post a Comment