The Bastard of Istanbul Elif Şafak'in altıncı romanı, belki de en ünlüsü. Bu roman sebebiyle Şafak, Türklüğe hakaretten suçlandı, fakat mahkemede aklandı. Kitabın adında gecen Bastard (Piç) 19 yaşında asi bir genç olan Asya'ya işaret ediyor. Asya, Jonny Cash dinleyen, bohem ve nihilist bir kişilik. Annesi Zeliha, birbirinden ekzantrik teyzeleri,anneannesi, ve onun kayinvalidesi ile dolu bir evde yaşıyor. Ailenin tek erkeği olan dayısı yirmi sene önce Amerika'ya göç etmiştir ve hiç dönmemiştir. Dayısının, Amerikalı bir Ermeni olan üvey kızı Armanoush, Ermeni geçmişini araştırmak için gizlice İstanbul'a gelir. Asya ve Armanoush birbirlerinden etkilenir, iyi arkadaş olurlar. Hikaye geliştikce, iki ailenin geçmişlerini birbirine bağlayan ve 1915'teki Ermeni sürgünlerine uzanan bir takım sırlar açığa çıkar.
Şafak romanlarında kendi hayatından yola çıkmadığını, ama karakterlerle "ruh akrabalığı" olduğunu söylese de, Şafak'ın hayatını biraz araştıran biri, özellikle bu romanında bundan daha fazlası olduğunu kolayca sezebilir. Şafak, bir Türk diplomatın kızı. Asya gibi oda babasız büyümüş, babasını affetmemiş. Bir röportajında "babasızlık bana kendimi piç gibi hissettirdi" diyor. Asya'nın annesine teyze demesi gibi o da yıllarca annesine abla demiş, en nihayetinde, annesinin ismini soyadı olarak almış. Romandaki gibi, Şafak da teyzeler, anneanne, bir sürü hurafeyle dolu bir ortamda büyümüş. Romandaki kurşun dökmeler, cinlerle bağlantılı teyze, ekzantrik kadınlar tesadüf değil yani.
Bir diplomat kızının Ermeni'lerin acılarına empatiyle bir roman yazması enteresan gelebilir çoğumuza. Nitekim Şafak'ın çocukluk yıllarında bir çok Türk diplomat Ermeni terör örgütleri tarafından öldürülüyordu. Şafak, Ermeni imajının çocukluğunda çok negatif olduğunu ifade ediyor. Fakat, sonrasında, onların da hikayelerini dinleyip, tarihi biraz daha yakından okuyunca, "araştırmalarım beni 1915 olaylarıyla yüzleşmem ve bütün tarihi yeniden düşünmem gereken bir noktaya getirdi" diyor Şafak.
Romanın en temel teması geçmişle yüzleşmek diyebiliriz. Bu sadece Ermeni meselesini değil, karakterlerin tek tek kişisel tarihlerini de kapsiyor. Geçmişle yüzleşmeden bir gelecek olamayacağını Şafak en bariz şekilde, romanda, kardeşiyle yıllar önce ensest ilişkiye giren Mustafa'ya zehirli aşureyi yedirerek yapıyor. Asya ve Zeliha'nın geleceklerinin var olabilmesi için, bu şekilde geçmişiyle yüzleşmeyi seçiyor Mustafa, kendini silerek.
Roman genel olarak sürükleyici, güzel bir dille yazılmış, derinlikli karakter analizleriyle dolu. Fakat Şafak'ın durup dururken denebilecek şekilde, cinselliği detayladığı sahnelere anlam vermek biraz zor. Sanki bu da olsun romanda diye yazılmış izlenimi verdi bana. Diğer eleştirim de, Ermeni karakterleri nisbeten daha normal, Türk'leri ise kötü değil ama oldukça eksantrik, yani tipik diyemeyeceğimiz şekilde tasvir etmiş olması. Tabi bu karakterler romanı ilginç kılmış, ama Türk karakterler "yahu doğru bizde böyle ne çok insan var" diyebileceğimiz türden olsa daha çok yakınlık kurabilirdik sanırım. Bunun da sebebini yine romanda aramak gerek bence. Şafak, romanında sert bir tonda olmasa da, cahillikleri, geçmişlerini bilmemeleri, geçmişleriyle yüzleşme cesareti gösterememeleri dolayısıyla, Türkleri suçluyor. Türk karakterlerin problemli olmasını bununla ilişkilendirebiliriz.
4 comments:
Elif'im,
Kitabin konusunu guzel ifade etmissin, yorumlarina da katiliyorum..
Tebrikler..
Ben romani kesinlikle tek tarafli buldum. Elif Safak'i anliyorum. Turklerin, bariz "biz birsey yapmadik asil onlar bizi kirdi gecirdi" tavrini elestirmek icin Ermeni hikayelerinden de ornekler vermek istemis. Ama bunu yapayim derken donemin Turk hikayelerini tamamen es gecmis. Belki o hikayeleri zaten Turklerin bildigini dusunmus olabilir ama nihayetinde roman Ingilizce yazilmis ve dunya literaturune sunulmus bir kitap.
Sumeyra, dusuncelrimi ozetlemissin.
Bir turk olarak, Elif Safak bunu nasil yapabildi dusundum durdum.Tarihi bir roman sayilir mi bilmiyorum ama Ermeni meselesini madem konu etmis adam gibi ele almaliydi diye dusunuyorum.Tarafiz olamamis.
Iyi okumalar
Kitabı okumadım ama yazıdan anladığım kadarıyla ben de Sümeyra ve momof4'ün yorumlarına katılıyorum. Tarih içeren romanlarda daha dikkatli olunmalı. Taraflı bir roman olduğu kanaatindeyim.
Post a Comment