Tuesday, April 21, 2009

Ekonomik krize götüren düşüncenin anahtar sözü: "Daha fazlasını iste!"

1999 yılında Pepsi-Cola’nın reklam kampanyasının mottosuydu bu slogan. Bu cümle hem temelleri yirminci yüzyılın başında orta sınıfın ortaya çıkmasıyla atılan, yüzyılın sonunda globalleşmeyle zirveye ulaşan tüketim kültürümüzün serüvenini özetliyor, hem de insanları elindekiyle yetinmeyip daha fazlasını tüketmeye teşvik ediyor. Bu daha fazlasini isteme kültürü 1980’lerden beri daha fazla alışveriş yapma şeklinde gösteriyor kendini. Bunun sonucunda, bir taraftan evlerimiz, gardoroplarımız, arabalarımız büyüdü; diğer taraftan da hep daha yeni bir modelini istediğimiz cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız, Ipodlarımız, Iphonelarımız ihtiyaç olarak belirdi. Cüzdanımızdaki nakit paranın yerini plastik kartlar aldı; ve nihayetinde borçlanarak satın almaya alıştık. Sosyologlar, bu durumu, “zenginligin” toplumda artık bir norm haline gelmesiyle açıklıyor. Eskiden lüks kabul ettiğimiz herşey artık bir “ihtiyaç” olarak görülüyor. Bu yüzden artık para biriktirmiyor, sürekli harcıyoruz. Dünyada tüketimin bu şekilde en çok alışkanlık haline geldiği yerler, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri. Dünya Bankası’nın verilerine göre, Amerika, kişi başına düşen yıllık tüketim giderleri harcamasinda 34.254.095 dolar ile dünyada altıncı sırada. İlk sıralarda da İzlanda,Norveç, Danimarka, İsviçre gibi diğer Avrupa ülkeleri var. Dünya ortalaması ise 6.961.3 dolar. Yani, ortalama bir Amerikalı, dünyadaki ortalama bir insanın harcamasına göre 5 kat daha fazla harcama yapıyor. Ülke bazında bakıldığında ise, Etiyopya'dan 226 kat daha fazla, Somali’den 221 kat daha fazla, Afganistan'dan 112 kat daha fazla, Hindistan'dan 67 kat daha fazla, Yemen'dan 304 kat daha fazla, Cin'den 37 kat daha fazla harcama yapılıyor Amerika’da.
Uzmanlar, işte bu daha fazlasını isteme kültürünün, diğer ifadesiyle, ürettiğimizden daha fazlasını tüketmenin şu an karşı karşıya kaldığımız ekonomik krizi tetiklediğini belirtiyor. 1990 yılında Amerika’da, 214 milyar dolar olan kredi kartı borcunun, 2007 yılında dört kart artarak 937 milyar dolara çıkması bu gerçeği destekliyor. Tüketim alişkanlığı üzerine iki kitap yazan psikoterapist April Benson, PBS televizyonuna yaptığı açıklamada, insanların mutluluğu alışverişte aradığını, bu şekilde toplumda tüketimin kültür haline geldiğini ifade ediyor.
Ekonomist dergisinin Nisan sayısındaki araştırma sonuçlarına göre, Amerika’da ve Avrupa’nın zengin ülkelerinde insanlar artık daha fazlasını istemiyor. Daha fazlasını istermisiniz sorusuna büyük çoğunluk hayır cevabı veriyor. Buna bağlı olarak, hem Amerika da hem de Avrupa’da satışlardaki hızlı düşüş, hem üreticileri hem de satıcıları kara kara düşündürüyor. Bir taraftan,firmalar indirim, reklam gibi pazarlama teknikleriyle satışları artırmaya çalışırken, diğer taraftan, üreticiler, ekonomik krizin uzun vadede tüketici davranışlarını nasıl etkileyeceği üzerine düşünüyor. Önümüzdeki yillarda insanlarin harcamak yerine daha çok biriktirmeye yöneleceğini düşünen firmalar şimdiden bu yönde önlemler almaya başladı. Amerika’nın en büyük firmalarından Sears, “Layaway program” diye adlandırdığı bir tasarruf planı oluşturdu. Bu plana göre, tüketici, almayı istediği ürün için bir ön ödeme yapacak ve belli bir süre, gerekli nakit parayı biriktirene kadar, o ürün o kişi için bekletilecek. Güney Koreli bir araba üreticisi olan Hyundai şirketi de Ocak 2009’da, işlerini kaybetmeleri halinde, alıcılarının 12 ay içinde ceza odemeden arbalarını geri iade edebileceklerini açıkladı. Ford ve General Motors da Hyundai örneğini takip etti ve 31 Mart’da , işlerini kaybeden müşterileri adına, kısa bir süre için, araba ödemelerini yapacaklarını açıkladılar. Uzmanlar, bu şekilde tüketim davranışlarındaki değişikliği dikkate alarak hareket eden firmaların ileri vadede kar elde edeceğini, insanları sadece daha fazlasını istemeye yönlendirenlerin de kriz döneminde kaybedeceğini ifade ediyor.

0 comments:

Post a Comment