Sunday, October 4, 2009

Kestaneli Çikolata

Kestaneyi benım kadar çok seven biri var mı merak ediyorum, İnsan birşeyin kıymetini herhalde kaybettiğinde daha iyi anlıyor. Türkiyedeyken nasılsa elimin altında dediğin birçok şeyi burda bulmak beni zorluyor, hatta bazen imkansiz hale gelebiliyor, benzer tadları buluyorsun bulmasına ama fiyatları tam bir ateş pahası, Atlanta'da lezzetli ve taze kestane bulmak bence çok zor, genelde içleri çürük çıkıyor ya da bana öyle denk geliyor, Walmart'da satılan İtalyan kestanesi TRdeki tadlara çok benziyor ama fiyatları el yakıyor,( ithal edildiği için) pahalı ama bir o kadar da lezzetli olan kestaneleri yemeğe kıyamazken nerde tatlısını yapmak diyordum, taaa ki H Martdaki paket kestaneleri bulup birde üstüne indirime günlerini yakalayıp paketine 88¢ verdiğin günlere denk gelirse kestaneye doyuyorsun :)) Hayallerinle birlikte mide de bayram ediyor.

Bayram demişken ev yapımı küçük, orjinal, kestane dolgulu çikolatalar yapmak geliyor aklıma, İlk deneme gayet başarılı olunca kestane severlerle buluşturmak için görücüye çıkarma zamanının geldiğine inanıp sizlerle paylaşıyorum.

Tadı yiyenler tarafından çok ama çok beğeniliyor, hatta ev yapımı olduğuna inanmakta güçlük çekenler bile oluyor :)) Siz de misafirlerinizden önce kendinizi şaşırtmak isterseniz bu tarifi mutlaka denemlisiniz. İtiraf ediyorum Kafkas kestanelerinin yanında devede kulak kalıyor bu tadlar ama, benzer tadları özlüyorsanız tam size göre olduğunu düşünüyorum en azından nefsinizi az da olsa tatmin edeblirsiniz :))

Malzemeler
  • 1 paket kestane (Soyulmuş, haşlanmış ve de fırınlanmış)
  • 1 yemek kaşığı pudra şekeri
  • 1 su bardağı toz şeker.
  • 1\2 su bardağı su (şerbet için)
  • 1 paket sütlü çikolata (tercihe göre farklı çikolatalar da olabilir)

Yapılışı

  • Şeker ve suyu şerbet yapıp kaynatın.
  • Kaynayan şerbetin içine kestaneleri atıp kısık ateşte 4-5 dakika pişirin. (daha fazlası kestaneleri kurutuyor)
  • Ocağın altını kapatıp tencerenın kapağını kapatıp kestanelerin içine şerbetini alması için en az yarım saat dinlendirin.
  • Robotun içine kestaneleri atıp, şerbetden de birkaç kaşık alıp kestanelerin üzerine gezdirin. Pudra şekerini de ilave edip robotda parçalayın. Tadı az ise kestanelerin üzerine şerbetden birkaç kaşık daha gezdirebilirsiniz.


  • Çikolatayı bir kaba alıp benmari usulü eritin. (ısıya danayanıklı bir kabı kaynayan suyun üstüne koyun tercihen çaydanlığın alt kısmını kullanabilirsiniz. Çaydanlığın üstünü kapatacak büyüklükte bir çorba kasesini koyun, su kaynadıkça kaptaki çikolata eriyecektir. Eridikçe karıştırın. sıvı bir kıvam elde edince hazır olduğunu anlayabilirsiniz)
  • Eriyen çikolataları silikon buz kabına ( Ben IKEA'dan aldım) veya silikon minik cup cake kalıplarına fırça yardımı ile sürün.
  • Kalıbın tamamının çikolata ile kaplı olduğuna emin olun.
  • İçlerine kestane karışımından koyun.
  • Kestanelerin üzerlerine tekrar çikolata sürün.
  • Buzlukda yarım saat 45 dakika bekletin.
  • Silikon kabı bükerek çikolataları çıkartın.

Ilk deneme olduğu için ben çıkartırken biraz çikolatları döküldü ama olsun tadları harikaydı :))

Afiyet, bal, şeker olsun ama kalori olmasın :)) Hatt mümkünse var olanları da yaksın :))

Bayram tadındaki minik çikolatalar sayesinde de hepinizin geçmiş Ramazan Bayramını kutluyorum :))

*** Aynı şekilde içine farklı tadlar yerleştirip ev yapımı farklı çikolatalar da yapabilirsiniz.

Deniz Börülcesi Salatası



Türkiye den tariflere devam...

Güzel bir İzmir sıcağında taptaze meyvelerin ve sebzelerin satıldığı halk pazarında gezerken, şeftali, çilek, domates, biber ve taze birçok meyve kokularının beni cezbettiği ve benim kendimden geçtiğim günlerden birgündü o gün, pazar kokusunu bu denli özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi :)

Ben kokularla mest ola durayım, deniz börülcesi alalım mı? Sever misin diye bir soruyla irkiliverdim :)) Börülce ile deniz börülcesi arasındaki farkı sormuştum hemen, ona göre bir çıkarsama yapıp ismini ilk defa duyduğum bu sebze hakkında kendimce bir çıkarsama yapacaktım herhalde, Özelliği deniz kıyısına yakın yerlerde yetişmesiymiş, birde İzmir'de daha bi çok yetişirmiş bu bitki, her sahil semtinde satılmıyormuş, buymuş özelliklerinden biri de, bir de ilk baharda tüketilmesi onu daha çok yiyilir kılıyormuş, çünkü sonbahara doğru deniz tuzunu iyice çektiği için aynı lezzeti ve tadı vermiyormuş.

Birde çok ama çok sağlıklıymış, İyotlu topraklarda yetiştiğinden iyot eksikliğine bağlı guatr hastalığına iyi gelıyormuş. Bunun yanında idrar arttırıcı ve kuvvet verici özelliği de varmış, bunun yanı sıra sodyum, potasyum, magnezyum, iyot, kükürt, kalsiyum, fosfor, demir, çinko, manganez ve bakır gibi minerallerde içerirmiş. İşte buymuş Deniz Börülcesinin kısa hikayesi,

Gelelim tarifine ve börülce hakkındaki gerçeklere :) İtiraf etmeliyim ki haşlanırken yanına pek yaklaşmayın zira etrafa vermiş olduğu koku pek bir kötü, pek bi rahatsız edici :) Bide kılçıklarını ayıklamak çok zahmetli, tüm bunlara rağmen tadını tattığınızda çektiğiniz tüm zahmetlere değeceğine garanti verebilirim :)

Tarif kayınvalidemden, resmetmesi ve site de tarifi vermek de benden, tarifi okumasi, uygulaması ve yorumları yazması da sizden :)) Güzel bir iş bölümü oldu ne dersiniz?

Malzemeler

  • 1 demet deniz börülcesi
  • 1 adet limon
  • 3-4 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 2-3 diş sarımsak
  • Çok tuzlu bir sebze olduğu için kesinlikle tuz koymuyoruz.

Yapılışı

  • Deniz börülcelerini önce sudan geçirin.
  • Haşlayacağınız tencereye alın ve sıcak suyla kaynatın.
  • Sosu için sarımsaklarsı soyup rendeleyin, zeytinyağı ve limon suyu ile karıştırın.

  • Haşlanan börülcelerin suyunu dokup suzelim,
  • Başlarından tutarak aşağıya doğru sıyırın.
  • İçindeki kılçıkları çıkartın.
  • Servis yapacağınız tabağın içine kılçıkları ayıklanmış börülceleri koyun.
  • Üzerine hazırladığınız limonlu sosu gezdirin.

Afiyet olsun :))

Friday, October 2, 2009

Hollywood’u Kapattığım Gün (Amerikalılara çok büyük iyilik yaptım!)

Bahsedeceğim kitap Alev Alatlı’nın bu yıl çıkan kitabı. Kitap genel olarak Amerikan sinema endüstrisinin, Amerika siyasi tarihiyle nasıl içli dışlı olduğunu ve birbirlerini nasıl desteklediklerini bol bol örneklerle ve resimlerle anlatıyor. Az çok film izlemekten ve politika konuşmaktan hoşlanıyorsanız bu kitabı da seveceksiniz. Pek çok ilginç şey de öğreneceksiniz. Mesela Teddy Bear (oyuncak ayı) kavramının nereden geldiğini, Ronald Reagan’ın aktörlük geçmişini (düşünün mesela Kadir İnanır cumhurbaşkanımız olmuş), Amerikan sinama tarihinde yer etmiş erkek oyuncuların çoğunun neden “tall, dark and handsome” olduğunu, ya da oyuncuların ezici çoğunluğun liseden terk olduğunu.
Alev Alatlı okumaya korkanlar ya da daha önceki tecrübeleri olumsuz olanlar için, kitap kesinlikle yine Alev Alatlı tadında olmakla birlikte, daha önceki kitapları kadar okuması ve anlaması zor cümlelerden oluşmuyor. Hatta bir müddet sonra çok akıcı ve eğlenceli oluyor. Tabii ki diğer Alev Alatlı kitapları kadar da ibretlik. En önemlisi de kafandan konuşmak yerine kaynakları ile birlikte bilgileri aktardığı için savunduğu şeylerin, tartışmaya açık olmakla birlikte, kesinlikle ayakları yere basan şeyler olması.
Kitap, benim zaten halihazırda var olan düşüncelerimi pekiştirmiş ve belgelemiş oldu, özellikle kadınların ve süperkahramanların sinamadaki kullanım şekli ve dozu ve “hatasız ve üstün kul” Amerikalılar mesajı noktasında. Aynı zamanda Hollywood’da ne kadar çok tekrar filmi yapılmış olduğunu ve yaratıcılığın Hollywood için tükenmiş olduğunu 46 sayfalık bir orijinal ve yeniden yapım listesinden açıkça görmüş oldum. Dediğim gibi sinemaya, politikaya ve ikisi arasındaki ilişkiye ilgi duyanlar için kesinlikle tavsiye edebileceğim bir kitap.