Friday, July 31, 2009

Cevizli Kurabiye

Tarifler çoğalınca bende aynı anda iki tarif vermeyi daha pratik buldum :)

Kategori şeklinde ayıracak olursak Tr ye gitmeden öncekiler ve gittikden sonrakiler olmak üzere iki farklı başlık altında toplanabilir.

Ramazan ayı gelmeden tarifleri vermeye başlayayım ki hem tarifi verenlere ayıp olmasın :)) hemde Ramazanda iştahımızı kabartmasın bu nefis görüntüdeki tadlar değil mi??



İlk tarif canım arkadaşım Remziye'den İkinci tarif ise Sevgili Kayınvalidem Zehra hanımdan geliyor.

Ben Tr ye gitmeden hergüne bir tarif sıkıştırmaya çalıştığımız günlerde yapılmış bir tarifti Remziyenin ki, tarifi yayınlama süresini göz önünde bulundurduğumuzda oldukça zaman almış olup zaman aşımından tazeliğiğni koruyamasada görüntüden ne kadar lezzetli ne kadar ağızda dağılan bir kurabiye olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım.

Remziyeciğim kurabiyeler konusunda yakında Atlanta'nın yeni kurabiye uzmanı olacak gibi görünüyor :)) Zira kurabiyesini kim tadsa tarifini verir misin diyor :)) Ben de bu firsati degerlendirip ilk kurabiye tarifini kendisinden aliverdim :))

Tarif için teşekkür ediyoruz kendisine yapımı kolay bol kalorili harika kurabiyelerin yapılışı ve resimleriyle baş başa bırakıyorum sizleri :))

Malzemeler
  • 250 gr tuzsuz margarin veya tereyağı
  • 1 yumurta sarısı ( Akını üstüne kullanacağız)
  • 7 yemek kaşığı pudra şekeri (Tatlı sevenler tepeleme sevmeyenle normal)
  • 1 çay kaşığı kabartma tozu
  • 1 çay kaşığı vanilya
  • Aldığı kadar un (All purpose)
  • Arzu edilirse hamurun içine de ceviz ilave edilebilir.
  • 250 ml ceviz içi

Yapılışı

  • Yoğurma kabına aldığınız tüm malzemeleri kulak memesi yumuşaklığı kıvamında yoğuruyoruz.
  • Hamurdan yuvarlak parçalar kopartıp pinpon topu büyüklüğünde toplar yapıyoruz.
  • Önce yumurtaya daha sonra kırılmş cevizlere buluyoruz.
  • 350 f da en az 20-25 dakika pişiriyoruz.

Beze

Gelelim ikinci tarifimize,

Tadı pastahenelerdekinden en az 10 kat daha güzel üstüne lezzetinden dayanamayıp çatlayan bu harika taddaki yapımı kolay sanat esarleriyle baş başa bırakıyorum sizleri, tarif için teşekkürler Zehra anne :))



Malzemeler

  • 1 Yumurta akı
  • 1 çay bardağı toz şeker
  • 1 çimdik tuz
***Ölçüyü birebir arttırıyorsunuz ( 2 yumurtaya,2 çay bardağı şeker gibi)

Yapılışı

  • Yumurta tuz ve şekeri ısıya dayanaklı bir kabın içine alıyorsunuz.
  • Mikserle biraz ocağın üzerindeyken biraz tezgahın üzerindeyken krema kıvamına gelene kadar çırpıyorsunuz,
  • şekerler pütür pütür elinize gelmiyorsa olmuş demektir.
  • Pasta şırıngası yardımıyla yağlı kağıt serilmiş tepsimize istediğimiz büyüklükte sıkıyoruz.
  • Arzu ederseniz üzerine damla çikolata, M&M antep fıstığı, fındık veyaz ceviz kırığı da serpepilirsiniz.
  • Fırınımızın en düşük ayarında yaklaşık 1 saat pişiriyorsunuz.
  • Pişerken kapağını açmıyorsunuz.


Tarif için kayınvalideme teşekkürler, tarifi deneyenlere kolaylıklar, yiyenlere de afiyet olsun dileklerimizi iletiyoruz, bir sonraki tarifde görüşmek dileğiyle...

*Resımlerı buyuk gormek ustersenız resmın uzerını tıklamanız yeterlı.

Thursday, July 30, 2009

Dublörün Dilemması

Yazları Türkiye’ye gitmenin en güzel yanlarından biri de, yeni çıkan ya da arkadaşlarımın şiddetle tavsiye ettiği kitapları alıp okumak ve açığı kapatmaya çalışmak. İşte bu yaz, her ne kadar çok yeni olmasa da, bir arkadaşım sayesinde keşfettiğim yazarlardan biri de Murat Menteş ve son kitabı Dublörün Dilemması.

Kitap, Nuh Tufan ve İbrahim Kurban’ın sıkı dostluğunu ve kendi başlarına sardıkları püsküllü belayı anlatan çok eğlenceli ve bir o kadar da ilginç bir roman. Nuh Tufan, oldukça zeki, yaratıcı fakat oldukça umursamaz ve bu sebeple hayatla dalgasını geçen bir adamdır. En samimi arkadaşı İbrahim ise tersine çok duyarlı ve hassas bir insandır. Çok zengindir ama parayı da biti kadar sevmez ve o da yaratıcılıkta Nuh kadar aşmış bir kişidir. İşte bu ikili sırf macera olsun diye kalkıştıkları bir işten yırtana kadar akla karayı seçerken biz de bu macerayı zevkle okuruz.

Bence kitap çok akıcı ve eğlenceli bir dille yazılmış ve zaten ilginç olan bir hikaye bir o kadar da iyi kurgulanmış. Beni en çok kitaptaki kahramanların özenle seçilmiş isimleri ve bu kahramanların zihinlerinden geçenler, ve yaptıkları benzetmeler güldürdü. Otobüste, dolmuşta okurken bir yandan kendi kendime sesli sesli gülüp bir yandan da şaşırarak pekçok insanın da dikkatini çekmeyi başardım.

Kitabı okumamış olanlara kesinlikle tavsiye ediyorum. Ayrıca aynı yazarın daha önceden yayınlanmış iki kitabı daha mevcut. Ne yazık ki ben gittiğim her yerde kitapçı kitapçı gezip sormuş olmama rağmen bulamadım. Bulanlar fırsatı kaçırmadan alsın. Beğenmezlerse ben kendilerinden satın alırım 

Tuesday, July 28, 2009

Kandirali obsesyonu ve normallesebilmek...

Thursday, July 23, 2009




Gibi
Yırtışmış tepeden tırnağa gökyüzü
Gün sızıyor bulutların arasından
Kaybolmuş zamanın haritası
Günlerde
Dünlerde
Gibi sorgusuz
Gibi yetim
Gibi çocuk
13.05.09

Tuesday, July 21, 2009

Mevsim Pastası

Yanyana getirilmiş sayısız kelimelerle oluşturulan o cicili bicili cümleleri oluşturamayacağım bu sefer, Çünkü bu pasta çok sevdiğim canım Meryem ablama veda pastasıydı, her ne kadar onun şansına yaptığım pastalar arasında en hafif ve lezzetlisiydi ünvanını alsa da bir veda niteliği taşıması canımı çok acıttı, tarifle birlikte birde şiir ekliyorum gelen istek üzerine şairi ben olmasam da kime yazıldığıymış önemli olan. Yeri doldurulamayacak sevgili ablam, seni gerçekten de çook özleyeceğiz.

Meger gercek dostlar ayrilikla bilinirmis….

Ebed yolcularinin yurudugu kervanda

Rahat rehavet nedir bilmeyen o ruhlara

Yollar ,zaman ve mekan hic engel degilmis

Elbet goz yasarir,gonul huzunlenirmis

Muhabbet-i Hakikiye iste boyle erilirmis…..



Pandispanyası için
  • 5 yumurta.
  • 5 kahve fincanı toz şeker.
  • 2,5 kahve fincanı un
  • 2,5 kahve fincanı buğday nişastası
  • 1 paket kabartma tozu ( 1 tatlı kaşığı)
  • 1 paket vanilya
  • Yarım limon suyu, 1 kahve fincanı ılık su
Ara kreması
  • 2 poşet krem şanti veya 1 yogurt kasesi büyüklüğünde whipped cream
Pandispanyayı ıslatmak için
  • Fındıklı kahve kreması veya istediğiniz herhangi bir meyve suyu
Süslemek için
  • Muz
  • Çilek
  • Kiwi ( Veya arzu ettğiniz meyveler)
Meyvelerin kararmaması için
  • 1 su bardagı su
  • 1 yemek kaşığı şeker
  • 1 yemek kaşığı mısır nişastası
  • 1 paket vanilya (Pastayı süsledikden sonra meyvelerın havayla temasını engellemek için bu karışımı pişirip ılıdıkdan sonra meyvelerın üzerine fırçayla sürebilirsiniz)
Yapılışı
  • Şeker ve yumurtayı krema kıvamına gelene kadar çırpın.
  • Un ve buğday nişastasını ekleyin.
  • Kabartma tozu ve ılık suyla birlikte limon suyunu ekleyin.
  • Kek kalıbına dökmeden vanilyayı ekleyerek yağlanmış yuvarlak pasta kalıbınıza dökün.
  • 350 F da 20-25 dakika pişirin
  • Piştiğinden emin olmak için kürdan batırın.
  • Islak çıkarsa pişene kadar fırında bekletin.
  • Piştikden sonra pandispanyanın ılıması için bekleyin.
  • Ilıdıkdan sonra ekmek bıçağı yardımıyla enine üç eşit parçaya bölün.
  • Aralarını önce meyve suyuyla ıslatın daha sonra krem şantiyi sürün ve üzerine küp küp doğradığınız meyveleri dizin.
  • Diğer katlar içinde aynı işlemi uygulayın.
  • Üstü süsleyerek en az 2-3 saat buzdolabında bekletin.

Afiyet Olsun...

Sunday, July 19, 2009

Bilgisayarın Performansını Arttırmak

Sene içerisindeki yoğunluktan dolayı bilgisayarımın bakımı ile pek ilgilenemedim. Sürekli program yükledim, masaüstü gerekli gereksiz dosyalarla doldu, büyük küçük bir sürü dosyayı ve programı yükleyip yeniden sildim. Simdilerde bilgisayarımın hızı elime ilk geçtiği günden belki 10 kat daha yavaşladı. Bende artık şu bilgisayarı bi elden geçireyim dedim. Ve uyguladığım adımları da sizlerle paylaşmak istedim.

Adım 1: Bilgisayarimdaki (özellikle masaüstündeki) gereksiz bütün dosyaları sildim.

Adım 2: Startup’ı yani bilgisayar açılırken açılan programlardan gereksiz olanların işaretlerini kaldırım. Bunun için Start (Başlat) a gidip Run (çalıştır) ı tıklayıp msconfig yazıp Enter’e basarsanız aşağıdaki iletişim kutusu açılır. Ordan Startup sekmesine geçerseniz açılışta otomatik olarak başlayan programları görebilirsiniz.

Not: Bu uygulamada ne işe yaradığını bilmediğiniz işlemleri kaldırmamanızı öneririm, fakat bilgisayarı kurcalamayı sevenlerdenseniz eğer ozaman işlemin adını google’da arayıp ne işe yaradığını ve açılışta (startup’da) gerekli olup olmadığına bakabilirsiniz.
Adim 3: Gereksiz programlari program ekle kaldır’dan kaldırdım (uninstall).

Bunun için Start (Başlat) à Control Panel (Denetim Masası) à Add Remove Prgrams (Program ekle kaldır)’a gidilerek ulaşılabilinir.

Not: Bunda da dikkatlı olalım, ben bunu yaparken yanlışlıkla ses sürücüsünü kaldırmışım :) bu yüzden internetten sürücüsünü bulup yeniden yüklemek zorunda kaldım.
Adim 4: Disk cleanup (Disk temizleme)

Bunun için yine Start (Başlat) à All Programs (Tüm Programlar) à Accessories (Donatılar) à System tool (Sistem araçları)à Disk Cleanup (Disk temizleme)

Ya da Start (Başlat) dan Run (çalıştır)’a gidip cleanmgr.exe yazınız.

Adim 5: Disk Defragmenter (Disk Birlerştirme)

Bunun için yine Start (Başlat) à All Programs (Tüm Programlar) à Accessories (Donatılar) à System tool (Sistem araçları)à Disk Cleanup (Disk birleştirme)

Ya da Start (Başlat) dan Run (çalıştır)’a gidip dfrg.msc yazınız.

Not: İlk defa duyanlar için kısaca açıklamak gerekirse, bilgisayarımıza ara ara kaydedip sonra sildigimiz dosyaların yerleri bellekte boş kalır. Yeni bir dosya yüklendiğinde de bu dosya boş yerelere serpiştirilerek kaydolur. Bu da bilgisayarımızın hızının duşmesine sebep olur. Bu yüzden bu adımı en az ayda bir kere yapmak gerekir. Eğer siz de benim gibi uzun zamandır bunu yapmadıysanız bu işlem hem çok uzun sürecektir hem de bir kaç kez daha yapmanız gerekebilir.


Bu adımdan sonra bilgisayarım gerçekten hızlandı. Ama yinede ilk elime geçtiğindeki gibi hızlı değil, zaten bu cok zor çünkü istemezseniz de windows zamanla programlar yükler ve ister istemez performans düşer.

Son Adım: Bu adımı yapmanız gerekmez, özellikle görsellik sizin için önemliyse. Fakat eğer siz de benim gibi hızı görselliğe tercih ediyorsanız bu adımı uygulayabilirsiniz. Hız farkını bariz bir şekilde göreceksiniz.

Bunun için Bilgisayarım’ı sağ tıklayıp sistem özelliklerine, ordan da Gelişmiş sekmesine gidin. İlk satırdaki performans’ı tıklayıp açılan iletişim kutusundan Adjust for best performance’ı seçip uygulayın. Bilgisayarın ara yüzü eski bilgisayarları andıracak. Eğer değistirmek isterseniz yine aynı yere gidip eski haline çevirebilirsiniz. Fakat bu adım ile fark edeceğiniz bir hız değişimi yaşayacağınız için değiştirmek istemeyebilirsiniz.. :)

Thursday, July 9, 2009

SYM-8

Wednesday, July 8, 2009

SYM-7

MAVİ TENTELİ DÜKKAN VE LEBLEBİ TOZU


Mevsimlerden hangisi bilmiyorum.Uzun bir yolda yürüyorum.Yanımda elimden tutmuş çocukluğum..
Gel diyor bana usulca, seni bir yere götüreceğim. Elinden tutuyorum çocukluğumun ve ardı sıra gidiyorum gel dediği yere. Uzun gri binalar var iki yanımızda. Bazısın penceresinden ölüm bakıyor bazısının mutluluk bazısının gurbet. Bak diyor çocukluğum hatırladın mı burayı? Başımı çevirip bakıyorum küçük bir dükkan, kahverengi bir kapısı var. Güneş içerideki çikolataları eritmesin diye koyulmuş tozlu tente mavi renk. Çocukluğum bu sokakta en çok burayı seviyor her çocuk gibi. Çekiştiriyor beni dükkana doğru. İçeri giriyorum tozlu tenteli dükkanın içi de dışı gibi. Tezgahın üstündeki leblebi tozundan alıyorum çocukluğuma.
Yine tutuyor elimden çocukluğum...Eline yüzüne bulaşmış leblebi tozu ile gülümsüyor bana.. Bir balıkçı ağı seriliyor geçmişimin üstüne yürüdükçe... Her adımda biraz daha derinlere ulaşıyor zihnimi saran ağ. İleride iki katlı bir ev var. Camından bakan kadın... adı Cemile ve içeride bakamayanlar. Çocukluğum ürküyor... Elimi sıkıca tutuyor... Bu sokakta sevmediğim tek yer burası diyor çocukluğum, onu anlıyorum... İleri de cami avlusunda bir cenaze... Bir kuş ya da bir insan ne fark eder ki çocukluğum için... Aynı ikisinin de acısı... Bakıyorum musalla taşına.Kuş gibi hafif bir insan..Bu sefer ben sıkıyorum çocukluğumun elini..bu sefer de o anlıyor beni..bir dirhem mi bin okka mı yaş kalıyor ardımızda biz camiden ayrılırken..
İlerliyoruz çocukluğumla... Bir incir ağacı şimdi gölgesinde durduğumuz... Muzip muzip gülüyor bana... Kendimi tutamayıp bende gülüyorum..
‘Ne gülüyorsun?’diyorum ‘Sanki düşen sen değil miydin?’Birlikte gülüyoruz bu sefer. Yalnız kolumda bir sızı hissediyorum.
Nedense geçtiğimiz her sokağa çocukluğum daha çok sığıyor bense sığamıyorum…İnsan büyüdükçe mekanlar küçülürmüş anlıyorum...
Uzun yollardan geçiyoruz, can sıkan zamanlardan, gülmeler caddesinden geçiyoruz, kırılgan sokağına giderken, üzüntü çıkmazında soluklanıyoruz... Adım attıkça büyüyoruz büyüdükçe adım atıyoruz...
Mevsimlerden hangisi bilmiyorum elimi bırakıyor çocukluğum...
Üzgün, kırık dökük arkasından bakıyorum... kendime soruyorum en çok bu soruyu:
‘Razı mısın benden çocukluğum?’

Monday, July 6, 2009

"Atesin icinde olan midir yanan yoksa icinde ates olan mi?"

Nihayet Dusun-C deyim...

Degerli Arkadaslar,

Dream Team-Online dan gayri bir yere yazamiyordum ancak Ayse Kubra Ablanin tavsiyesi uzerine Dusun-C ye yazmaya karar verdim..:)

Dream Team e gecen gun bir soru sormustum..aynen yineliyorum:

Paradoks degil..Sadece fikrinizi almak istedim;


"Atesin icinde olan midir yanan yoksa icinde ates olan mi?"

Son of Rambow (2007)


Bu filmi geçtiğimiz aylarda seyrettim. Oldum olası içinde çocukların olduğu "coming of age" diye tabir edilen çocukluktan ergenliğe geçiş dönemini konu alan filmlere bayılırım. Bu alanın belki de en iyi örneği Stand by me (1986)... Son of Rambow ise bu kuşak filmlerin son dönem temsilcisi ve eminim bu film de eğer izleyiciyle buluşursa en iyiler arasına girmeye aday...

Film İngiliz yapımı. Olaylar da 1980'lerde geçiyor. Babası bir ev kazasında ölen Will, annesi, kardeşi ve büyükannesiyle beraber yaşıyor. Ailesi Plymouth Brethren isimli bir dini gruba üye olan Will'in evinde televizyon yok, hatta okulda dahi film gösterildiği zaman izlemesi yasak. Ama küçük Will'in hayal dünyası çok geniş ve sürekli defterine resimler çiziyor, oynayan çizgiler yapıyor kendince. Pek arkadaşı da yok zaten, yani defteri nerdeyse bütün hayatı... İşte bu hayat, Will'in Lee Carter ile tanışmasıyla değişiyor. Lee Carter, okulun haşarı çocuğu... Sürekli öğretmenlerden azar işiten, ve sıkça müdür beyin odasını ziyaret eden Lee Carter'ın yolu bir gün müdür beyin odasında kesişiyor ve Will'den suçu kendisinin üstlenmesi halinde kolundaki saatini istiyor. Böylelikle birbirleriyle daha çok görüşmeye başlıyorlar. Lee'nin evinde Slyvester Stallone'nin First Blood isimli filminin sinemadan cekilmiş görüntülerine rastlayan Will yeni bir karakter ortaya çıkarıyor, Rambow (Rambo'nun İngiliz aksanıyla söyleniş şekli) 'un oğlu... Bu sıralarda bir kısa film yarışmasını duyan ikili film çekmeye başlıyorlar, ve gelsin maceralar... Will'in annesi ve mensubu olduğu dini grup, bu davranışlarını tasvip etmiyor tabii ki...Okullarına gelen Fransız değişim öğrencisi Didier'in ve yanında gezen çocukların da bu maceraya katılmaları Lee'yi rahatsız ediyor, ama Will hayatından memnun görünüyor. Çünkü onun için yaşadığı herşey çok yeni ve güzel... Lee Carter ise, dıştan kuvvetli ve kimseye ihtiyacı olmayan biri gibi görünmesine rağmen aslında yalnız bir çocuk... En çok sevdiği abisinin ilgisini bir türlü çekemeyen bir mutsuz ruh...




Didier'in aralarına girmesiyle arkadaşlıklarının tehdit edildiğini düşünen ve Will'deki duyarsızlığa anlam veremeyen Lee Carter hırçınlaşıyor ama yine de arkadaşının yanından ayrılmıyor. Bir gün film çekerken sakatlanan Will sonunda patlıyor ve Will'e kızıyor. Onun tek sadık dostunun abisi olduğunu söylüyor ve bir daha kendisiyle görüşmek istemiyor. Will hatasını anlıyor ve ne yapıp edip beraber çektikleri filmi yarışmaya gönderiyor. Bütün bu olaylar, kardeşine karşı o ana kadar duyarsız olan abiyi de, mensubu olduğu grubun katı kurallarını, bir zamanlar kendisine uygulandığı şekilde hiç açıklamadan oğluna uygulayan annede de, ve belki dostluğun ne demek olduğunu yeni yeni öğrenen Will'de büyük değişikliklere neden oluyor ve hepsi de iyi yönde...

Film mutlu sonla bitiyor anlayacağınız ve izledikten sonra bir müddet sizinle kalıyor. Hepimizin hayatında çocukluktan ergenliğe geçtiğimiz dönemlerde bu türden olaylar yaşanmştır. Gerek ailelerimizle -değer yargılarımızın oluşması aşamasında, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt etmede- gerekse okulda arkadaş edinme, bir arkadaş çevresine dahil olma konularında sıkıntılar yaşamışızdır. Bu filmle beraber, çocukluğumuza bir yolculuk yapıyor, ve o dönemden bu yana yanımızda duran ailemizin ve çocukluk arkadaşlarımızın kıymetini anlıyor ve o güzel günleri hasretle yadediyoruz... Elinize sağlık diyorum bu filmi yapanlara, oyunculara ve umarım sizler de bu filmi izler ve benim kadar beğenirsiniz...

Muhabbetle...

Thursday, July 2, 2009

SYM-6