Monday, April 27, 2009

Gran Torino

Uzun zamandır Hollywood filmi izlememiştim. Oscar ödülleri ilan edilmeden önce ismi kulağıma çalınan, ama Oscar'da hiç aday gösterilmeyen bu film nedense ilgimi çekmisti. Daha önce de Clint Eastwood'un yönettiği birkaç filmi (Mystic River (Gizemli Nehir) ve Million Dollar Baby (Milyonluk Bebek)) izlemiş ve memnun kalmıştım. Oyunculuğunu o kadar da çok beğenmediğim Eastwood yönetmenliğe daha çok yakışıyor bence...


Gran Torino, Vietnam gazisi ve bir otomobil fabrikasından emekli Walt Kowalski'nin eşinin cenaze toreniyle açılıyor. Bu huysuz ihtiyarın, ailelerinin yaşantı ve seçimlerinden hiç memnun olmadığı iki oğlu var, hatta bir tanesi Japon yapımı araba satıyor, bizim safkan Amerikalı (!) Walt bu durumdan hiç de hoşnut değil. Hayatta tek istediği şey, yalnız bırakılmak ve rahatsız edilmemek. Labrador köpeği Daisy ile bütün gün evin önünde oturup bira içmek, ya da çok değer verdiği 1972 yapımı Gran Torino arabasını cilalamak günlük rutini haline gelmiş. Yan komşuları olan Asyalı görünümlü aileden de, mahalledeki diğer yabancılardan da hiç mi hiç hoşlanmıyor. Bir gece, bu ailenin genç oğlu Thao, Walt'un arabasını çalmaya kalkışınca, savaştan kalma M1 silahıyla onu korkutuyor. Thao'yu bu davranışa zorlayan kuzeninin de içinde bulunduğu Hmonglu çete, birkaç gün sonra gelip Thao'yu tartakladıklarında yardımlarına Walt koşuyor ama bunu sadece onları ön bahçesinden kovmak icin yapıyor. Ertesi sabah, hem yan komşuları hem de mahalledeki diğer Hmong aileler türlü yiyecekler, çiçekler ve hediyeler getirip Walt'un kapısına bırakıyorlar. Bu durumdan rahatsız olan Walt ne yapacağını bilemiyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de ölen karısının vasiyeti üzerine sürekli kapısına gelen, her gittiği yerde arayıp bulan yeni yetme Katolik rahibin günah çıkarması için ısrarıyla uğraşıyor.

Başka bir gün Thao'nun kızkardeşi Sue'yu rahatsız eden gençleri de bertaraf eden Walt bu yabancı aileyle istemeye istemeye yakınlaşıyor, filmin bundan sonrasında Walt'ta büyük değişimlere tanık oluyoruz. Walt, Sue ve kardeşiyle arkadaş oluyor, belki de kendi çocuklarına gösteremediği yakınlık ve ilgiyi onlara kanalize ediyor.

Film, son zamanların en iyi yapımı olmasa da ele aldığı konu itibariyle kayda değer. Kendisi de birkaç kuşak önce yeni mıtaya göç etmiş bir ailenin çovuğu olan Walt'un bu yeni dalga göçmenlere olan tahammülsüzlüğü ve sonra onları tanıyınca düşüncelerinin değişmesi aslında ırkçılığın ya da menfi milliyetçiliğin kökünde olan şeyin cahillikten başka birşey olmadığını çok açık ve net gösteriyor.

Umarım siz de severek izlersiniz.

Muhabbetle.

6 comments:

Elif Aslan-Bulut said...

güzel bir konuö sen de güzel analiz etmişsin Fatma eline sağlık. göçmenlere karşı hissedilen önyargıyla ilgili daha çok film yapılacak gibi önümüzdeki yıllarda. başta ki coomentine de katılıyorum, bence de Eastwood'un yönetmenliği daha iyi.

Kendi Keyfinin Kahyasi said...

Tesekkurler Elif,

Filmin bir yerinde Sue ile Walt konuşuyor, Walt soruyor niye Amerika'ya geldiklerini, burda ne işleri olduğunu, Sue da ona sizin Vietnam'da ne işiniz vardı diye soruyor. Hmonglar Amerikalıların tarafında yer almışlar savaş esnasında ama savaştan sonra da sanırım epey sorun yaşamışlar.

Muhabbetle.

farelzan said...

Teşekkürler Elif,

Filmin bir yerinde Sue ile Walt konuşuyor, Walt soruyor niye Amerika'ya geldiklerini, burda ne işleri olduğunu, Sue da ona sizin Vietnam'da ne işiniz vardı diye soruyor. Hmonglar Amerikalıların tarafında yer almışlar savaş esnasında ama savaştan sonra da sanırım epey sorun yaşamışlar.

Muhabbetle.

Aslihan Ozkaya said...

Cok güzel bir konu,elinize sağlık..

Sumeyra Tosun said...

Sonunda filmi izleme firsati buldum. Filmde Sue ile Walt arasinda gecen bir diyalog bence butun filmi ozetliyordu. Mealen:

Sue: Sen Thao icin rol modeli oldun.
Walt: Ben rol modeli filan degilim.
S: Ona yardim ettin, bir suru sey yapmayi ogrettin. Babamin da sen gibi olmasini isterdim. O sert, yobaz ve eski kafaliydi.
W: Ben de eski kafaliyim.
S: Ama sen Amerikansin...

Daha ne denir. Zaten filmdeki zemine bakinca aslinda filmin ne vermek istedigi cok belli. Mahalle icerisinde en duzgun ve bakimli ev orada yasayan tek "Amerikan" olan Walt'un evi. Filmin basinda Thao'yu rahatsiz eden cete Hispanik, sonra gelip ondan hirsizlik yapmasini isteyen cete ise Vietnamli. Sue'yu rahatsiz eden gencler ise Siyahiler. Filmin sonunda, Vietnamli ailenin onuru kurtaran ise tabii ki Amerikan.

Filmde irkcilik kotu aman ha der gibi yapilmis ama yine Amerikali olmak goklere cikarilmis.

Thao ile Sue'nun "selameti, ulkelerinde zehirlenmedik pirinc tarlasi birakmayan birilerinin ulkesinde"1 bulmalari ne aci degil mi?

1: Alev Alatli, Hollywood'u Kapattigim Gun

farelzan said...

merhaba Sumeyra,

senin degindigin yonuyle dusunmemistim bu filmi. Bir nebze hissedilse de bence baska filmlerle kiyaslandiginda cok da one cikmiyor Amerikali olmanin ustun olmak oldugu...

Ayni acidan bakarsak, bizlerin de dinimizi daha rahat yasayip, kendimizi daha ozgur ifade edebilmemiz Amerika'da, o da ilginc... Zaten dunya garipliklerle dolu..

Ben de senin tavsiye ettigin filmleri izlemeliyim bir ara..

Muhabbetle

Post a Comment